Kategori: Köşe Yazısı

  • Suriye’de bir kahraman: Fehim İsa

    Suriye’de bir kahraman: Fehim İsa

    Hepsi şaşkın…

    Türkiye’nin nasıl bir güç merkezi olduğunu hala anlayamadılar…

    Dünyanın karayan yarası Suriye topraklarında bir hafta içinde haritanın nasıl değiştiğini gördüler ama yine kavrayamadılar. Tıstımbılik oldular.

    “Değişecek” demişti ‘Türk Bilge Lider’, evet çok şey değişti…

    Ama Türkiye değişmedi, önlemler alındı, Türkiye gelişti…

    Takdir beklemiyor… Oy ve taltif de. Gelecek seçimler mi, hayır! Şu akrep kıskacındaki dünyada “Türk’ün Gelecek Nesilleridir” onun için aslolan…

    ***

    Birçoğumuz için “Suriye Türkmenleri olmazların içinde bir olmazdı.”

    Unuttuğumuz toprakların, unutulmuş soydaş ve kardeşleri bugün tartışılmaz bir hakikat. Kendini arayan ve kendini eşsiz bir mücadele ile var eden kahramanlar geçididir bu…

    Türk Milliyetçilerinin muhterem Lideri Sayın Bahçeli yıllar önce “Tarih düş görenlerin mülküdür” demişti…

    Evet, o tarih şimdilerde bizim mülkümüz!

    ***

    Tarihe mâl olmuş Türk devlet adamlarının en büyük vasıflarından biri nedir diye sorsanız, hiç şüphesiz “milletimize hayal kurduran, düş gördüren, ülkü belirleyip Kızıl Elma hedefi gösteren” adamlardır diyebiliriz…

    Oğuz Han, Attila, Bilge Han, Alparslan, Osman Gazi, Fatih, Mustafa Kemal, Türkeş ve Devlet Bey işte bu ufuk insanlardandır…

    Atatürk’ten sonra düş görmeyi unuttuğumuz bir dönemde, Başbuğ Türkeş ile kutlu hedefler tekrar afakın puslu menzillerinde yeniden canlanmış, Büyük Devlet Adamı Lider Bahçeli ile yeni bir içtihatla milli kömeni, gerçeğe dönüştürmüştür…

    ***

    Mart 2011 tarihinden itibaren Türkiye, bütün dünyayı karşısına alarak hatta bütün dünya karşısında yalnız kalmayı göze alarak emperyalizmin paylaşım operasyonuna karşı bir milli mukavemet başlattı.

    Suriye Türkmenleri merkezli bu mukavemet tarihin en önemli direnişlerinden biridir.

    Her sayfası ve safhası destanlarla dolu bir başkaldırı yürüyüşüdür bu…

    BİRİLERİ VAR: ERTUĞRUL FEHİM İSA

    Olmazları olur, imkânsızı mümkün kılan bu destanlar içinde elbette her şehidin, her gazinin ve her kahramanın şiirsel bir mücadelesi vardır. Ve hiçbir satır onların eşsiz mücadelesini anlatamayacaktır…

    Allah’ın lûtfu ki bu kahramanların birçoğunu tanıdım. Gerek cephede gerekse de cephe gerisinde verdikleri mukaddes mücadeleye şahit oldum. Tanışamadıklarımın da efsaneleşen hikâyelerini dinledim, öğrendim… Ara ara onları sizlere tanıtmak niyetindeyim…

    İşte onlardan biri; Ertuğrul Fehim İsa…

    Biz onu Suriye Türkmenleri Sultan Murat Tümeni’nin muzaffer kumandanı olarak tanıyoruz. Kimdir pekiyi bu Kahraman Türkmen?

    Dilimiz döndüğünce anlatalım…

    Ertuğrul Fehim İsa, Çobanbey’li büyük bir Türkmen aileye mensuptur. Ailesi; bölgede saygın, tarım ve ticaret ile uğraşan ve birçok ferdini şehit vermiş köklü bir Türkmen ailesidir.

    Fehim Ertuğrul İsa, Devrimin başında ailesinin mülkiyetlerinin büyük bir kısmını satarak, Türkiye’nin de desteği ile Sultan Murad Tümeni adı altında bir birlik kurmuştur. Suriye Milli Ordusu’nun (SMO) bel kemiği durumundaki tümeniyle Türk Ordusu ile birlikte Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı, Barış Pınarı Zaferleri’mizde ve sayısız harekâtta büyük başarılar kazanmıştır.

    Suriye’nin her tarafındaki devrim hareketlerine ilk maddi ve manevi desteği sağlayan da yine Fehim İsa’dır! Bu yüzden Suriyeli devrimciler nezdinde hem Arap, hem Türkmen hem de Kürt gruplar ve komutanlar tarafından saygı duyulan bir kişiliktir.

    Fehim İsa, tüm cephelerde en ön saflarda savaşan bir gazi, harp sahasında ileriye doğru atılan ve geriye dönmeyi hiç düşünmeyen bir kahraman, kardeşleriyle birlikte şahadete koşan bir mücahit ve mazlumların kurtuluşu için çelikten bir irade ortaya koyan çağdaş bir Kuvvacı’dır.

    Türk Milliyetçiliği fikrine inancı, Lidere olan yüksek sadakat duygusuyla da tam bir dava adamıdır Ertuğrul Fehim İsa… Ve en önemlisi de insandır… Halkı ayırmayan insana insanca davranan müşfik bir insan…

    Suriye coğrafyasında sivil ve askeri alanda ciddi etkinliği bulunan İsa, gerçek bir kahramandır…

    Ve şu anda diğer Kahraman komutanlarımız ile birlikte zulme dur demek için mücadelesini sürdürmektedir… Rabbimiz hepsinin yar ve yardımcısı olsun!

    ***

    Hatırlarsanız “Devlet Bahçeli: Türk Yüzyılı’nın ardındaki irade” demiştik… Gelin son noktada gündemdeki fotoğrafa hep birlikte bakalım… Bu nasıl bir iradeymiş hep birlikte görüp, Türkmen Beyi Sayın Bahçeli’nin eseri karşısında derin derin düşünelim…

  • Bir elimiz cebimizde, parmağımız tetikte

    “Artık sorun iki devlet arasında yaşanan bir çatışma olmaktan hızla uzaklaşırken, bunun yanında ve fevkinde hak ile batılın, mazlum ile zalimin, haç ile hilalin, şehit ile caninin, merhamet ile melanetin, vicdan ile vandallığın kutuplaşmasına tam olarak evrilmiştir.”  Lider Devlet Bahçeli

    ***

    Başa dönelim…

    Tarih, 21 Ekim 2015… Kudüs’te toplanan 37. Dünya Siyonist Kongresinde konuşan İsrail Başbakanı Netanyahu; “Hitler Yahudilere soykırım yapmayacaktı, sadece sürgün edecekti. Onu bir Arap, Emin El Hüseyni kandırdı. ‘Onları sürgün edersen hepsi Filistin’e gelir’ dedi, Hitler de ‘öyle ise ne yapayım’ diye sordu. El Hüseyni ‘yak onları’ diye cevap verdi. Yani Hitler’e katliam fikrini o yerleştirdi.” İddiasında bulundu.

    Siyonist kongresinde yapılan son derece dikkat çekici bu konuşma, hem batılı tarihçilerden hem de Yahudi tarihçilerden büyük tepki çekmişti.

    Zira bu konuşmayla hedef saptırılmış, gerçekler gözden kaçırılmış ve dikkatler Batı Naziziminden, Müslümanların üzerine çevrilmişti!

    ***

    Bu defa tarih 27 Eylül 2023’ü gösteriyordu.

    Caniyahu’nun o konuşması tam tamına sekiz yıl sonra yeniden gündeme oturtuldu. Oysa yıllar geçmiş ve üzeri örtülmüş olmalıydı…

    Evet, evet tam sekiz yıl sonra… Birden bire bütün ajanslar ve haber kanalları aynı konuşmayı tarihsiz bir şekilde yayınladı.

    Haber Sosyal Madde mecralarında gündem oldu. Etkisi arttırıldı.

    Bu yayından on gün sonra ise yani 7 Ekim 2023 tarihinde Hamas İsrail’e karşı Aksa Tufanı Operasyonu’nu başlattı.

    Tarihe dikkat edelim. Bu tarih 1973 yılındaki Yom Kippur-Ekim- Savaşı‘nın yani Arap-İsrail savaşının ilk günüydü.

    Çok geçmeden bu konuşmanın neden yeniden gündem olduğu anlaşıldı. Caniyahu yeni bir soykırıma kalkışıyordu! Bu kalkışmanın da üzerini Hamas’ın saldırısını mazeret göstererek örtecekti.

    Neticede bugün başka bir şekle evrilen Hamas’ın “Aksa Tufanı Operasyonu”na karşı, bir intikam saldırısı olan İsrail’in “Demir Kılıçlar Operasyonu” başlatıldı.

    ***

    İkinci sayfa…

    İsrail bu defa, “Lübnan Hizbullah’ı tarafından Golan Tepelerine füzeler atıldığını gerekçe göstererek” Beyrut’a saldırdı.

    Bu saldırılar karşılıklı olarak devam ederken…

    İsrail, İran’da “misafir olarak” bulunan Hamas Lideri Haneyi bir suikast düzenleyerek öldürüldü.

    Lider Bahçeli Haniye’nin katli ile ilgili olarak “Mezkur suikastin İsrail Başbakanı’nın ABD ziyareti sonrasında, üstelik Tahran’da gerçekleşmesi tesadüfi olmasa gerektir. Terör eylemini yapan kadar siparişi ve ihaleyi veren, destek sağlayan, ortam açan elbette ağır sorumluluk altındadır. Haniye suikastinin çok boyutlu yansımaları ve operasyonel yankıları kaçınılmazdır. Kartlar açık oynanmaktadır. Adı konulmamış bir savaş hali tedavüldedir.”  Yorum ve tespitlerini yaptı. Bu durum tespiti, insanlığın keskin bir dönemeçte olduğunu açıklamaktaydı.

    Yani savaşın adı artık sadece “İsrail-Filistin Savaşı” değildi.

    ***

    Üçüncü sayfa…

    Caniyahu’nun 2015 tarihinde yaptığı ve Hitler’i temize çıkardığı konuşmasından tam sekiz yıl sonra 27 Eylül 2023 tarihinde yeniden dünya gündemine alınması boşuna değildi!

    Böylece Batı’nın yumuşak karnı zünnar kuşağı ile bağlanmış, hedef ise Gazze kıvılcımıyla tam da bölgemize yönelmişti.

    Bu noktada “Türk Devleti’nin Aklı Devlet Bahçeli” Beyefendinin ikazen ifade ettiği şu sözleri de satırlarımız arasında tekraren dikkatlerimize sunalım. Ne demişti Sayın Bahçeli?

    “Meselenin can alıcı noktası da büyük İsrail devletinin kurulma projesidir. Nil’den Fırat’a kadar sözde vaat edilmiş topraklara hâkimiyet kurmak, İsrail’in inanç bazlı ve tarihi arka planı olan bir hedefidir. Bu hedefin nihai aşaması da Türkiye’dir”

    ***

    Toparlayalım…

    Sayın Bahçeli, Haniye’nin öldürülmesi ile ilgili olarak; “Terör eylemini yapan kadar siparişi ve ihaleyi veren, destek sağlayan, ortam açan elbette ağır sorumluluk altındadır.” diye ifade buyurduysa, bu satırları iyi anlamak, kavramak ve yorumlamak gerekmektedir!

    Geçtiğimiz aylarda yaşanan ve neredeyse düzmece olduğunu düşündüğümüz İran-İsrail atışması gibi bir atışmayı(!) gözden uzak tutmadan ve “nihai hedefin Türkiye olduğunu” da bir an olsun aklımızdan çıkarmadan tetikte olmamız iktiza etmektedir.

    ***

    Dördüncü sayfa…

    Evangelist-Siyonist ABD-İsrail ortaklığının hedeflerden biri de Lübnan… Lübnan Siyonist İsrail ile Türkiye’ arasındaki son devlet!

    Suriye’nin durumu ve bölgedeki PKK ve ABD işgalini göz önünde tutarsak, gerçekten de “nihai hedefin Türkiye” olduğunu ve İsrail için vaat edilmiş toprakların önünün açıldığını hemen görürsünüz!

    ***

    Eh ne yapalım, biz de bir elimiz cebimizde diğer elimiz kabzada, gözümüz hedefte, şahadet parmağımız da tetikte hazır ve nazır olarak bekleriz! 

     

  • Topkapı Sarayı’nın ilk 7’si… İhtişam… Cazibe… Gizem… Kutsallık…

    Hürriyet çalışanlarıyla Topkapı Sarayı’nı gezdik. Sırlarını öğrendik, ihtişama tanık olduk, tarihin dehlizlerine daldık. Topkapı Sarayı denilince dünyada akla gelenler şunlar: Kaşıkçı Elması. Topkapı Hançeri. Altın Taht. Topkapı Sarayı’nın önemli parçaları bunlar. Ancak Topkapı Sarayı’nda bunları geçen eserler de var. Ben kendi ilk 7’mi şöyle çıkardım.

    1- HIRKA-İ SAADET

    Girdiğimiz odada kutsal bir atmosfer var. Onun etkisi altındayız. Önümüze ilk çıkan görüntü büyük bir özenle saf altından yapılmış bir muhafaza. “Hırka nerede?” diye soruyorum. “İşte bu muhafazanın içinde” yanıtını alıyorum. Bu hırkanın Hz. Muhammed’e ait olduğuna inanılıyor. Deve derisi ve keçi tüyünden yapılmış bir hırkaymış. Dönemin giysi koşullarına uygunmuş. Günümüze kadar sapasağlam gelmiş. Saray envanterinin üzerinde en çok titrenen eseri bu. Kutsal emanetlerin en gözdesi. Hırkayı göremesek de kutsallığını hissediyoruz.

    Topkapı Sarayı’nın ilk 7’si... İhtişam... Cazibe... Gizem... Kutsallık...

    2- ARİFE TAHTI

    Topkapı Sarayı’nda gördüğüm en zarif taht. Süsünü ihmal etmemiş ama abartmamış. Cazibeli bir yeknesaklığı var. Önünde epey durdum bu tahtın. “Kim yapmış bunu?” diye sorduğumda aldığım cevap şu oldu: “Sultanahmet Camisi var ya… İşte onu yapan mimar tasarlamış bu tahtı.” Vay vay vay! Sedefkar Mehmet Ağa’nın işiymiş. Ceviz ağacından yapılma bu taht, kaplumbağa kabuğu, sedef, altın, zebercet, necef ve gümüşlerle işlenmiş. Peki niye “Arife Tahtı” deniyor? Osmanlı padişahları bu tahtı arife günlerinde kullanırlarmış da ondan.

    Topkapı Sarayı’nın ilk 7’si... İhtişam... Cazibe... Gizem... Kutsallık...

    3- SANCAK-I ŞERİF

    Hz. Muhammed’in sancağını göreceğim diye heyecanla yaklaştım odaya… Fakat sadece küçük bir sandukayla karşılaştım. Sancak, maalesef lime lime dökülmüş vaziyetteymiş. Bu sandukada sancaktan kalanlar muhafaza ediliyormuş. “Gerçekten de Hz. Muhammed’in sancağı mı?” diye soruyorum. Buna kuvvetle inanıldığı söyleniyor. Bazı padişahlar, sefer sırasında motivasyon için bu sancağı ortaya çıkarırlarmış. Peki restorasyonu mümkün değil mi? Çok zormuş. Çeşitli yollar denenmiş. Denenmeye de devam ediliyormuş.